Yaza damga vuran iki soru: Yunan adaları ucuz mu?, Bodrum ve Çeşme kazık mı?

İki ay önce, uzmanlık alanı tarih olan bir meslektaşımla “İzmir’i Yunan mı yaktı, Sakallı Nureddin Paşa mı yaktı?” diye münazara ederken, konu bir şekilde -malum yaz-“Yunan adaları gerçekten ucuz mu?”ya evrildi.

Şimdiki ismi Şehir Hatları olan Şirket-i Hayriye’nin simge vapurlarından 67 Kalender’in kaptanı büyük büyük dedem Ali Bey, Sakallı Nureddin Paşa’nın askeriydi. Kaptan dede 36 yıl önce dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya irtihal etti. Ben çok küçük olduğum için “İzmir’i sen mi yaktın dede?” diye soramadım.

İzmir’i kimin yaktığını tarihçiler tartışsın, biz “Yunan adaları ucuz mu?” sorusuna yanıt verelim.

12 yıldır efendibabanın denize sıfır tripleksinde tatil yapan bendeniz, aldığım radikal kararla Yunan adalarına gitmeye karar verdim.

KAPIDA VİZEYLE DÖRT ADA

Geçmişte böyle bir tatil yapmış arkadaşımızın referansıyla bir tur şirketini aradık. Onlar çeşitli kruvaziyer seçenekleri sundular, biz (ben, eşim ve kızım) de bütçemize göre bir destinasyon seçtik.

Detaylarını aşağıda vereceğim destinasyonun en güzel, en uğraştırmayan, en rahatlatıcı özelliği: Kapıda tek vizeyle dört ada.

Gerekli evrakları şirkete iletiyorsunuz, tüm işlemleriniz online yapılıyor. Üsküdar’dan Dentur tekneleriyle Beşiktaş’a geçer gibi dört Yunan adasına elinizi kolunuzu sallaya sallaya giriyorsunuz. Ne bir polis ne de bir gümrük memuru…

İran sınırından Türkiye’ye giren Afganlar gibi desem abartmış olmam.  

RODOS, KOS, LEROS, SAMOS

Şirketin belirlediği saatler arasında adalarda geziyorsunuz. Gemide kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği açık büfe; içecek ve içki de dâhil. 

Gelelim adalara… Rodos, Kos (İstanköy), Leros (İleryoz) ve Samos (Sisam).

Bir Ayhan Sicimoğlu ya da Erkan Can-Güven Kıraç olmadığım için, bir Mehmet Yaşin ya da Vedat Milor olamayacağım için izlenimlerimi olduğu gibi aktarıyorum.

RODOS: İKİ GÜNDE GEZENE MADALYA TAKMALI

İzmir Çeşme’den 16.00’da kalkan gemi ertesi sabah 09.00’da 12 Ada’nın en büyüğü Rodos’a yanaştı.

Geminin normalde Rodos Kalesi’nin karşısına demir atması gerekiyordu ama 4 bin yolcusu olan Norveç bayraklı kruvaziyere öncelik tanıdılar. Bizim gemi şehir merkezine en uzak yere demir attı. 

Limanın etrafı Ümraniye-Maslak Atatürk Oto Sanayi karışımı bir yer. Lastikçiler, motorcular, egzozcular…

Rodos Limanı’ndan çıktıktan sonra sizi karşılayan plaj.

Hemen sağa kıvrıldığınızda plaj var. At havlunu kuma, gir denize. Kabin ve duş da mevcut, beş kuruş para vermiyorsunuz. Bakkal, market, büfe yok. Bir tane benzinlik var, buradan her türlü müskirat ve meşrubat alabilirsiniz. 25 çeşit yerel bira dolapları süslüyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın tensipleriyle 2018 yılında Türkiye’de akaryakıt istasyonlarında içki satışı yasaklandı.

Plajdan dümdüz yürüdüğünüzde Old Town’a varıyorsunuz.

Rodos Kalesi, Şövalyeler Sokağı, Arkeoloji Müzesi, Fethi Paşa Saat Kulesi, Afrodit Tapınağı, Hasan Bey’in Konağı, Süleyman Camii, Sultan Mustafa Camii, İbrahim Paşa Camii… 

Havariler, Meryem Ana, Paraskevi, St. Mark, St. Artemios, SS. Theodore kiliseleri…

Fethi Paşa Saat Kulesi’ne giriş 5 Euro. Muhteşem bir manzarası var. Bir de içecek ikram ediyorlar. İstanbul’da Galata Kulesi’ne çıkmak için yabancı turistlerden 30 Euro istiyorlar… 30 Euro verip görecekleri manzara, leş Hint şehri Mumbai olma yolunda hızla ilerleyen sefil İstanbul’un tepeden görüntüsü…

Old Town girişindeki duvara çaktıkları haritaya göre görülmesi gereken 71 nokta var. Bu 71 yer haritada şu etiketlerle işaretlenmiş: Helenistik, Bizans, Ortaçağ, Osmanlı…

Hepsini bir günde gezmek mümkün değil, iki gün bile yetmeye bilir. Tabana kuvvet, kolay gelsin.

“GARDAŞIM HOŞ GELDİN”

Old Town’da pek çok yiyecek-içecek işletmesi var. İstanbul Sultanahmet’teki hanutçulardan bir tık daha kibar Yunan gençleri Türkleri mekâna çekmek için “Gardaşım hoş geldin” diye laf atıyor.  Ama ısrarcı ve yılışık değiller. 

Adadaki ilk günümüz olduğu ve sırtımızdaki acemilik hırkası bizi terlettiği için yemeği gemide yedik.

Yemek sonrası, yukarıda anlattığım plajda vakit geçirdik. Gemi Kos’a gitmek için 01.00’da hareket etti.

KOS: BEDAVADAN BİRAZ UCUZ

09.30 gibi Kos’a çıktık. Gemi şirketinin yanlış karar alması mı desem, organizasyon bozukluğumu desem, saat 14.00’a kadar süre verdiler. Kos 3-4 saatte gezilecek bir ada değil. Sadece sahil bandında yürümek en az 3 saat sürer. 

Kos Belediye Pazarı adanın en merkezi noktası Eleftherias Meydanı’nda bulunuyor. Alkol, meyve, hediyelik eşya, çeşitli yöresel ürünler satılıyor.

Neratzia Kalesi, Hipokrat Ağacı, Cezayirli Hasan Paşa Camii, Eleftherias Meydanı, Kos Belediye Pazarı, Defterdar İbrahim Paşa Camii, Agia Paraskevi Kilisesi’ni gezdikten sonra yemek yemek için hızlı bir karar almamız gerekti, çünkü saat hızla ilerliyordu. 

GASTRO GÖRGÜSÜZLÜK: Kos Belediye Pazarı, 90’lar Türkiye’sinin tanzim pazarları gibi. Ama Yunanlılar gastro görgüsüzlükte çağ atlamışlar. Kirazlı, çikolatalı, narlı baklava yapmışlar. Başarısız bir girişim olmuş, kimse satın almıyor. Pazara çok sayıda Avrupalı turist grubu girdi, 20 dakika tezgâhı ve kasayı izledim. Bir kişi bile satın almadı. Yunan dostlarımıza bir tavsiye: Sizin baklavanızı kimse yemez, sermayeyi kediye yüklemeyin.

Türk Mahallesi de denilen Platani Köyü’nde bulunan ve kabak çiçeği dolmasıyla meşhur Şefik Restoran’a gitmeyi planladık ama zaman bizden yana olmadığı için Kos Emniyet Müdürlüğü’nden 10 dakika uzaklıktaki Olympia Restoran’a gittik. İki gyros, bir napoliten, bir tzatziki, bir ahtapot, üç tane 40’lık bira, bir litre su: 70 Euro…

Bedavadan biraz ucuz. 

Porsiyonlar kallavi. Mekân tertemiz. Personel güler yüzlü ve saygılı. Yiyecekler lezzetli.

(Gyros, komşumuzun en popüler sokak lezzeti. Tavuk döner, beyaz soğan, tzatziki, pita ve kızarmış patatesle servis ediliyor. Döner kullanılan baharatların etkisiyle daha lezzetli. Tzatziki, bizim cacığın daha kıvamlısı, sarımsak daha çok ağıza geliyor. Pita da bildiğimiz tırnak pidesi…)

(Siparişleri alan mekan sahibi ilk önce “Kart ile mi ödersiniz nakit mi verirsiniz?” diye sordu. “Nakit” cevabını duyunca gülümsedi . Ahtapot kol için adisyona 14 Euro yazdı.) 

Türkçe bilen, sohbet etmeyi seven, şen şakrak mekân sahibi yemek bitiminde bir tabak dolusu buz gibi karpuz ikram etti. O bize “Afiyet olsun”, biz ona “Elinize sağlık” dedik. 

LEROS: BİRAZ BÜYÜKADA, BİRAZ HEYBELİADA

Gemi saat 15.00’da hareket etti, yeni durağımız Leros. 19.00 gibi adaya indik. 

Leros’un kalbi Agia Marina. Tavernalar, restoranlar, kafeler… Biraz Büyükada, biraz Heybeliada… Bir iki yel değirmeni, bir iki kilise. Ye, iç, denizi seyret. 

Leros Belediye Başkanı Michalis Kolias, adaya yanaşan ilk Türk kruvaziyer gemisini karşılamak için bizzat limana gelmiş. Adanın yerlilerini toplayıp halk oyunları eşliğinde karşılayıp çeşitli ikramlarda bulunmuşlar gemiden inenlere.

YUNAN POLİSİNE “HEDİYE” PASAPORT TARAMA MAKİNESİ 

Gemi şirketinin üst düzey bir yetkilisi Türklere kapıda vize konusunda tanınan kolaylıkta Leros Belediye Başkanı’nın büyük payı olduğunu söyledi.

Aynı yetkili ada ismi vermedi ama bir Yunan adasında giriş çıkışların hızlı olması için, beş yıl önce Yunan polisine tanesi 12 bin liradan, dört tane pasaport tarama makinesini “hediye” ettiklerini anlattı.  

SAMOS:  HEM BUZ HEM DE AKVARYUM GİBİ

Son gün, son ada Samos… Kuşadası sınırlarında bulunan Dilek Yarımadası’na yüzme mesafesinde. Üç gün hunharca gezdikten sonra son günü deniz ve güneşe ayırdık. Pithagorio bölgesinde, havalimanı istikametinde bulunan plajlardan birinde karar kıldık. Deniz hem buz hem de akvaryum gibi… 

Giriş ücreti,  harcama limiti,  servis bedeli gibi Türkiye’ye özgü açgözlülük uygulamaları yok.

İki şezlong bir de şemsiye ücreti 7 Euro. Kabin ve duş da mevcut.

Tüm siparişleriniz anında ayağınıza geliyor, çöpleriniz toplanıyor. Altı bira, bir gazlı içecek iki de çilekli granita ile beraber 40 Euro verdik.

LAL DENİZLİ’NİN “SÜPER” FİKRİ!

Ve tatil bitti… Samos’tan Çeşme’ye döndük. Otogara ulaşmak için gidişte olduğu gibi dönüşte de tabanvay’a mecbur kaldık. Zira Çeşme’de taksi-minibüs bulmak Fenerbahçe-Galatasaray derbisine açık tribün bileti bulmaktan daha zor.

“Plajlarda bir külah sigara izmariti topla, dondurma ya da meşrubat kazan” gibi “süper” bir fikrin sahibi Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli’nin aklına, otogar-liman arası işleyen ring minibüsler koydurmak gibi basit bir fikir de gelse  keşke…

Yunan adalarının turistik merkezlerinde 800 ml pet şişe sulara 0.80-1 Euro ödeyen biz, Çeşme’ye ayak basar basmaz, yol kenarında sıradan bir markette üç adet 500 ml suya 110 TL para verdik. 

Kazıkçeşme’ye hoş geldiniz.

 

 

 
  

 

 

 

 

   

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir